-
Pardus Havlu Attı mı?
Geçenlerde yazdığım Mobil, Pardus, vb. girdisinden hareketle sevgili Hakkı Alkan Pardus Erken Havlu Attı şeklinde bir yazı yazmış. Yanlış anlaşılmayı gidermek için birşeyler çiziktirmek gereği duydum.
Pardus tablet konusunda, ya da daha spesifik konuşursak FATİH Projesi bağlamında öğrencilere sağlanacak tabletler konusunda havlu atmadı! Mecbur kalmadıkça havlu atmak niyetimiz de yok…
Pardus’un tablet işine girmesinin basit bir teknoloji işi olmadığını; tam tersine çok ciddi bir iş modeli geliştirme, organizasyon ve icraat işi olduğunu söylüyoruz. Pardus’un FATİH tabletlerinde kullanılmasının şartnameye konulacak bir iki sözcük ya da cümle ile halledilemeyecek bir iş olduğunu söylüyoruz.
Mobil cihazlar bağlamında düşündüğümüzde bir işletim sisteminin seçiminin ardından işletim sisteminin sürdürülebilirliğini sağlama, içerik ve uygulama geliştirme, üretim ve dağıtım kanalları oluşturma, finansal fizibiliteyi sağlayacak bir pazar payı elde etme gibi teknik kısmı hayli az, iş (business) kısmı hayli çok bir dizi konunun modele dahil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. FATİH Projesi, Pardus doğru bir şekilde konumlandırılırsa, bu konuların hemen tümüne oldukça ciddi açılımlar vadediyor. Ancak bunun için, FATİH Projesi ve Pardus çerçevesi dışında ve çok üstünde, Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK, ve hatta Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı düzeyinde politikalar belirlenmesi, planlar yapılması ve uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Bunlar yapılırsa bırakın Pardus’un FATİH Projesi’nin gereksinimlerini karşılamak, küresel ölçekte rekabet eden, yüksek katma değer üreten bir çözüm oluşturacağını, Türkiye’nin bilişim ithalatını azaltacak, üstüne yazılım ihracatını artıracak bir yola girmenin mümkün olduğunu iddia ediyoruz.
Bunları yalnızca burada yazmıyoruz; kamudaki muhataplarımıza, özel sektörden potansiyel iş ortaklarımıza, burada da olduğu üzere kamuoyuna, elimizin ulaştığı dilimizin döndüğü herkese açıklıyoruz.
Pardus projesinin, özellikle 2007 sonrasında, önemli bir eksiği Amerikalıların deyişi ile “put your money where your mouth is” alanında geri kalınması idi. DPT, yeni adı ile Kalkınma Bakanlığı arz tarafında üretimi desteklerken talep tarafında, özellikle kamu alımlarında ve kamunun özgür yazılım politikalarında, gerekli ve/veya yeterli adımlar atılmadı. Pardus’un yaygınlaşması, hem de hayli oturmuş, güçlü aktörleri belirlenmiş ve fiili tekelin hüküm sürdüğü bir pazarda, Pardus projesi ve UEKAE’nin pazarlama ve ikna yeteneği ile sınırlı kaldı. Bu durumda da, ne yazık ki, umulan ve beklenen patlama yaşan(a)madı, 2007-2008’de oluşan momentum doğru şekilde kullanılamadı. Yalnızca birkaç cesur erkenci (early adaptor) tercihini Pardus’tan yana kullandı.
Bizim şu anda soğuk baktığımız aynı durumun, bu kez de Pardus isminin tablet şartnamesinde yalnızca bir seçenek olarak sokulması yolu ile, bir kez daha başımıza gelmesi…
Umarım açıklayıcı olmuşumdur…
-
Mobil, Pardus, vb
Bilişim dergisi mobil konusunda bir dizi soru sormuş bana, yanıtları ile birlikte aşağıda:
– Gelecekte mobil işletim sistemlerinin hayatımıza yansımalarına ilişkin öngörülerinizi alabilir miyiz?
Mobil cihazlar hayatımızı yoğun olarak değiştiriyor uzunca zamandır. Cep telefonunun olmadığı zamanlar farklı bir çağ gibi görünüyor gözümüze, şimdiden. Akıllı telefonlar ve mobil uygulamalar da birkaç yıla aynı yaygınlığa erişecekler. Bu bağlamda özel olarak “işletim sistemleri”nin yerini düşünecek olursak en önemli nokta farklı işletim sistemlerinin uygulama çeşitliliği gibi görünüyor.
Apple’ın iOS’u Apple’ın alışıldık üçüncü parti geliştirici modelini terkedip daha açık inovasyon temelli bir yaklaşıma geçmesi ile patladı. Google’ın Android’i ise cihaz üreticilerine sağladığı platform oluşturma “özgürlüğü” nedeniyle uygulama geliştiriciler için (her türlü sorunlarına rağmen) daha cazip bir ortam oldu. Teknik üstünlüğüne rağmen HP’nin (eski Palm’ın) webOS’u ise kesirli yüzdelere sıkıştı kaldı; çünkü uygulama geliştiricileri çekecek bir pazar payı, pazar payını artıracak bir vurucu uygulaması (killer app) yok. Microsoft’un Windows Phone işletim sistemi ise Windows’un masaüstündeki yaygınlığı ve Nokia’nın cihaz çeşitliliği ve pazar payı ile ilginç (ve şimdilik ne yapacağı belli olmayan) bir aktör.
Gelecek birkaç yıl için bu dağılımda radikal bir değişiklik öngörmüyorum. Android ve iOS güçlü gitmeye devam edecekler. Büyük olasılıkla HP webOS geliştirmesini durduracak ya da satacak. Windows Phone (eğer Nokia cihaz çıkarmada yeterince hızlı davranabilirse) Symbian’ın yerini alacak. Patent savaşları tüm hızıyla devam edecek ve umuyorum ki yazılım patentlerinin inovasyonu nasıl engellediği gittikçe daha çık görülmeye başlanacak.
– PARDUS olarak mobil teknolojiler konusunda bir çalışmanız var mı? Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de PARDUS işletim sistemini kullanan akıllı telefonlar görecek miyiz? Bu ne zaman mümkün olacak?
Pardus temelde masaüstünü ve küçük sunucuyu hedefleyen bir işletim sistemi. Mobil dünyayı görmezden gelmiyoruz, ama büyük planlarımız da yok bu konuda.
intel mimarisi dışında ARM mimarisini de desteklememiz gereğini hissetmemiz yaklaşık 2 yıl önce oldu. bir süredir ARM’da çalışan Pardus var elimizde. Ancak bu sistemi belli bir cihaz için optimize etme yoluna gitmedik. Kuramsal olarak bir yanda gömülü cihazlar, diğer yanda da tablet, cep telefonu vb. mobil cihazlara girebilecek durumdayız.
Ancak pratikte bu tip bir girişim belli bir deneyim ve bilgi birikimi, belli bir çaba yoğunlaşması gerektiriyor. Şu anda başlasak ARM yüklü bir ince istemci ya da dizüstüne Pardus’u yerleştirmemiz birkaç hafta/aylık bir iş. Ama cep telefonu ya da tablet dediğimizde bu işin gerektirdiği çaba ve bilgi artıyor.
Ciddi bir teklif ya da fırsat oluşmadıkça bu alanda proaktif hareket etmemeye karar verdik. FATİH Projesi’nin tabletleri ile ilgileniyoruz doğal olarak. Cep telefonu pazarının bizim için fazlasıyla büyük olduğunu düşünüyoruz, çok ciddi bir niş pazar olanağı olmadığı sürece orada olmayacağız. Özel amaçlı el terminalleri ilgimizi çekiyor, ama spesifik bir ürün üzerinde konuşmak istiyoruz.
Kısacası tekliflere açığız…
– Mobil işletim sistemlerinin halen günlük yaşamımızı kolaylaştıran uygulamaları nelerdir? Bu uygulamalara ek olarak önümüzdeki dönemde ne gibi yenilikler görebileceğiz?
Mobil cihazları bulut bilişimden farklı düşünmek mümkün değil. Şu anda bu konuda az sayıda ve özellik ve kullanışlılığı düşük uygulamalar var. Önümüzdeki yıllarda bu alanda önemli gelişmeler olacağını tahmin ediyoruz.
Bir tehlike sosyal ağların aşırı toplamacı yaklaşımları olabilirmiş gibi geliyor, ama bu kişisel bir gözlem. Google, Facebook vb. devlerin platform oluşturmaları ve arayğz sunmaları, inovasyonu küçük firmalara bırakmaları yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Bu da belli bir miktar açıklık anlamına geliyor.
Özgür yazılım felsefesi ve metodolojisi ile geçtiğimiz 10-15 yıldaki pek çok gelişmeyi fişekledi. Mobil alanda da kapalı ve sahipli modeller yerine açık ve özgürlükçü modellere yönelmenin herkesin yararına olacağını düşünüyorum.
-
Pardus YN: Ana Sözleşme 2.0
Pardus projesi 2004 yılı sonbaharından bu yana mevcut bir Ana Sözleşme çerçevesinde işliyor. Oldukça uzun bir zamandır bu ana sözleşme metninin Pardus projesinin geleceğini şekilendirmekte yetersiz olduğunun farkındaydık. Ancak bir değişiklik yapabilmek için önce projenin finans kaynağının yeterli ve tutarlı bir hale gelmesini, daha sonra da elimizdeki zamanlı işlerin tamamlanmasını bekledik Nihayet geçtiğimiz aylarda Pardus projesinin temellerini, amaç ve stratejilerini gözden geçirmeye ve tartışmaya başladık. bu çalışmalar sonucunda yeni Ana Sözleşme için bir taslak oluşturabildik. TÜBİTAK ekibi tarafından üzerinde bir miktar çalışılan taslağı burada camiamız ve kamuoyu ile paylaşıyorum. Gerek TÜBİTAK ekibinden ve gerekse dışarıdan gelen öneriler doğrultusunda son halini alacak olan Ana Sözleşme TÜBİTAK BİLGEM UEKAE yönetimi ile paylaşılıp sponsor onayı aldıktan sonra önümüzdeki haftalarda yürürlüğe girecek.
PARDUS PROJE ANA SÖZLEŞMESİGİRİŞ
Vizyon
Pardus projesi, özgür yazılım yaklaşım ve yöntemlerini kullanarak, kurumsal kullanıcılar için rekabetçi ve yenilikçi bir Linux dağıtımı geliştirmeyi ve bu dağıtım üzerinde kurumsal pazar için ürün ve çözümleri doğrudan ya da Türkiye özgür yazılım ekosistemi eliyle üretmeyi hedefler.
Destekleyici
TÜBİTAK BİLGEM UEKAE
Yürütücü
Erkan Tekman, Proje YöneticisiVarsayımlar
- Pardus projesi, özgür yazılım felsefesine uygun olarak kamuya açık olarak yürütülecek ve yönetilecektir.
- Pardus projesi ürünleri, GNU GPL lisansı ile özgürce dağıtılacaktır.
- TÜBİTAK BİLGEM UEKAE sözleşmeli projeleri kapsamında yapılacak çalışmalar ve geliştirilecek ürünler yukarıdaki maddelere istisna oluşturabilirler.
- Pardus projesi öncelikli olarak Türkiye pazarını hedefleyecektir.
PROJE TANIMI
Hedefler
- Pardus Kurumsal: Masaüstü ve sunucu bileşenlerine sahip, kurumsal pazarda aranan işlevleri yerine getiren,uzun dönem desteklemeye uygun içerik ve özellikte bir Pardus Kurumsal sürümü yaklaşık üç yıllık periyotlarla geliştirilecek ve yayımlanacaktır.
- Pardus 2000 Serisi: Pardus Kurumsal sürümünün geliştirme temelini oluşturmak üzere, bilişim okuryazarı son kullanıcının temel masaüstü ihtiyaçlarını karşılayan, Türkçeleştirme, kullanışlılık ve görsel çekicilik özelliklerine önem veren, kısıtlı destek süresine dahip bir Pardus 2000 serisi sürümü 6-12 ay periyotla geliştirilecek ve yayımlanacaktır.
- Pardus Teknolojileri: Mevcut Linux dağıtımlarının genel kabul gören çözümler sunamadığı alanlarda, özellikle kurumsal kullanıcı gereklerini yerine getirmek amacıyla, kurumsal çözümlerde temel teşkil edebilecek mimarida, geliştirme maliyeti, rekabet gücü ve sürdürülebilirliği düzgün şekilde analiz edilip planlanarak Linux dağıtımı araç, bileşen ve ürünleri geliştirilecektir.
- Camia: Pardus 2000 serisi ürünlerin resmi olmayan destek sistemini oluşturmak ve Pardus projesi ve Türkiye özgür yazılım ekosisteminin işgücü gereksinimini karşılamak amacıyla, katılımcı ve şeffaf yöntem ve mekanizmalar kullanarak, mevcut ve yeni özgür yazılım camiaları desteklenecek ve geliştirilecektir.
- Projeler: Kurumsal kullanıcı adaylarının talepleri üzerine ve ilk olma ve örnek oluşturma durumları, ölçekleri, gizlilik gereksinimleri, ana ürün yol haritası ile uyumları ve yenilikçilik olanakları gözönüne alınarak TÜBİTAK BİLGEM UEKAE sözleşmeli projeleri başlatılacak ve yürütülecektir.
- Ekosistem: Sözleşmeli projelerin gerçeklenmesinde, kurumsal kullanıcıların gereksinimlerinin karşılanmasında ve tüm pazarlara ürün ve çözümler geliştirme konusunda altyüklenici, yüklenici, çözüm ortağı olarak işlev görecek şekilde bir iş ortaklığı sistematiği ve ağı oluşturulacaktır.
Sınırlar
- Mevcut Pardus ürünleri ve teknolojileri, kısa vadede, pazar ve kullanıcı algısı da gözönüne alınarak, olabildiğince korunacak.
- Kullanılabilir işgücü, mevcut ekip büyüklüğü ile TÜBİTAK BİLGEM eleman alım politikaları kısıtları çerçevesinde planlanacak.
- İşgücü eksikliği oluşması durumunda hedefler ağırlık ve öncelikleri ile uyumlu bir şekilde gözden geçirilebilecek, ürün ve teknolojilerde gerekli değişiklikler yapılacak.
Kaynaklar
- Mevcut özgür yazılımlar, Linux dağıtımları ve açık standartlar
- Mevcut Pardus paketleri ve kod temeli
Kısıtlar
- Proje, 2012 yılı ilk çeyreğinde Pardus Kurumsal 2 Teknoloji Güncellemesi 1 sürümünü çıkarmak zorundadır.
- Proje, 2012 yılı ilk yarısında Pardus 2012 sürümünü çıkarmayı hedeflemektedir.
- Mevcut TÜBİTAK BİLGEM UEKAE sözleşmeli projelerindeki yükümlülükler tam olarak ve zamanında yerine getirilmelidir.
RİSKLER ve VARLIKLAR
Riskler
- Ürün yönetimi Pardus sürümlerinin özelliklerini yeterince iyi tanımlayamamak, ürünün planlanan şekilde değil de geliştirilen şekilde şekillenmesi.
- Organizasyonel sorunlar Karar alma, kararları uygulama, işlerin delegasyonu ve izlenmesi konularında mesafe katedememek.
- Düşük üretkenlik İşgücünün elverdiği nitelik ve nicelikte üretim yapamamak.
- Ters işgücü dağılımı Ağırlıklı ve öncelikli hedeflere yeterince işgücü ayırmamak, ikincil ürün ve çözümlerle daha fazla ilgilenmek.
- Anakaynak sorunları Ürün gerekleri, kullanıcı gereksinimleri ve yol haritasının anakaynak yetenek ve yol hartiası ile uyumlu olmaması.
- Biz yapmadık (NIH) sendromu Mevcut Linux ve özgür yazılım teknolojileri yerine marjinal (ya da olmayan) yararları gözönüne alarak gereksiz ve sürdürülemez teknoloji üretimine girişmek.
- Pazarda kabul görmemek Kurumsal kullanıcıların istenen/beklenen hızda artmaması.
- Finansman desteği eksikliği 2013-2015 dönemi için ya da 2015 sonrasında DPT desteğinin kesilmesi, buna eş zamanlı olarak yeni bir iş modeli oluşturamamak.
- Camia ilişkilerinde sorunlar Camiaların beklenen/istenen şekilde büyümemesi, etkinleşmemesi ve üretim ve destek konusunda katkıda bulunmaması.
- Ekosistemin büyümemesi İş ve çözüm ortaklarının yeni iş, proje ve gelir oluşturmada yavaşlığı ve/veya başarısızlığı.
Varlıklar
- Pardus projesi ekibi 33 (31 TZ + 2 YZ) kişidir. DPT projesi kapsamında dağıtım ekibinin 2011 sonunda 48 ve 2012 sonunda 58 kişiye ulaşması öngörülmüştür.
- Pardus’un 2005 yılı başından bu yana hemen hemen düzenli sürüm çıkaran 2000 serisi ve ilk genel ürününü 2011 yıl başında veren Kurumsal sürümleri mevcuttur.
- Pardus teknolojileri kapsamında bir dizi mevcut ve geliştirilmekte olan bileşen ve ürün mevcuttur.
İş Durumu
- Pardus projesi 2010-2012 yılları için DPT Yatırım Programı’ndan destek almıştır. Toplam destek miktarı 14,3 milyon TL civarındadır. DPT projesi dağıtım geliştirme ve ekosistem oluşturma kapsamlıdır.
- Pardus projesi UEKAE’nin çeşitli birimleri ve projelerine ortak geliştirme ve destek hizmeti vermektedir.
- Pardus projesinin … sözleşmeli kurumsal müşterisi bulunmaktadır. Toplam proje bedeli yaklaşık … milyon TL civarındadır. Kullanıcı sayısı … civarındadır.
- Pardus projesi … müşteri ile sözleşme aşamasınadır. Toplam proje bedeli yaklaşık … milyon TL civarındadır. Kullanıcı sayısı … civarındadır.
- Pardus projesinin … civarında göç ortağı, … civarında da iş ve çözüm ortağı bulunmaktadır. Bu ortaklara dışkaynaklanan iş miktarı … milyon TL civarındadır. Ortaklar aracılığı ile kayda değer bir proje geliri sağlanmamıştır.
Not: Metinde TÜBİTAK BİLGEM UEKAE tarafından kamuoyu ile paylaşılmasında sakınca görülebilecek bir-iki rakamsal veri karartılmıştır. Bunlar dışında TÜBİTAK ekibi tarafından tartışılan ve TÜBİTAK BİLGEM UEKAE onayına sunulacak metin kullanılmıştır.
-
Pardus YN: Strateji
2 Nisan 2011 günü İstanbul Bilgi Üniversitesi‘nde, Linux Kullanıcıları Derneği ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü işbirliği ile düzenlenen Özgür Yazılım ve Linux Günleri‘nde, Pardus’un geçmişi, bugünü ve geleceği konusunda bir konuşma yapma ve Pardus kullanıcısı ve geliştiricisi konumundaki katılımcılarla bu konuları tartışarak irdeleme fırsatı buldum.
Bu ve izleyecek bir dizi günlük yazısı ile bu konuşmanın içeriğini, konuşma süresine sığdıramadığım bir dizi ilgili hususu ve özellikle önümüzdeki dönem için görüşlerimi paylaşmak istiyorum. İlk yazımızda hayli kısa bir durum değerlendirmesi ardından mevcut Pardus stratejisi ve planlanan/uygulamaya konulan değişiklikler üzerine odaklanacağım.
DURUM DEĞERLENDİRMESİ
2003 yılı Eylül ayında TÜBİTAK UEKAE bünyesinde Özgür Yazılım Geliştirme ve Üretim (ÖZGÜR) iç destekli stratejik projesinin başlatılması ile ilk adımları atılan Pardus, geçen 7,5 yıl içerisinde çok mesafe katetti. Sayısal olarak değerlendirdiğimizde 4 kişilik bir ekiple başlatılan proje, şu anda 35 kişiye yaklaştı ve 2011 sonunda 50 kişi hedefleniyor. Neredeyse olmayan bir bütçeden şu anda 25 milyon TL’lik bir proje portföyüne ulaşıldı, 2011 sonu itibarı ile 35 milyon TL hedefleniyor. 2010 yılı içerisinde dışkaynaklama ve altyüklenicilik yoluyla 1 milyon TL’ye yakın bedelde bir dizi iş çeşitli çözüm ortakları ve özgür yazılım firmalarına yaptırıldı.
Nitel değişiklikler de son derece önemli: Proje bir olurluk çalışması ve projelendirme çalışması olarak başlatıldı. Hemen ilk zamanlarda proje bir dağıtım geliştirme amacıyla yeniden yapılandırıldı. 2009 yılı itibarı ile kurumsal sürümün gündeme gelmesi ve ardından kurumsal yazılımı dizisi geliştirme hedefi kapsama dahil edildi. Aynı zamanlı olarak Türkiye’de özgür yazılımın yaygınlaştırılması ve bir özgür yazılım ekosisteminin geliştirilmesi yönünde çalışmalara da öncülük edilmeye başlandı.
2011 başına takvimlenen Pardus 2011 ve Pardus Kurumsal 2 sürümlerinin yayımlanması ardından ekip olarak zaman ve enerjimizi strateji, organizasyon ve politikalar açısından geldiğimiz noktayı değerlendirmek ve önümüzdeki 3-5 yılı planlamak için ayırabileceğimizi değerlendiriyoruz.
STRATEJİ
2004 yılının ikinci yarısında Pardus (o zamanki adı ile Ulusal Dağıtım’dan Uludağ) projesi son derece basit bir strateji belirlemişti:
- Yaygın bir işletim sistemi dağıtımı geliştirmek,
- Bu dağıtımı geliştiren organizasyonun sürdürülebilirliğini (finansal, insan kaynağı, teknolojik, vb açılardan) sağlamak,
- Bunları teknolojik inovasyon yaparak gerçekleştirmek.
Geçen 6,5 yılda bu stratejiye uygun yapıların oluşturulduğunu, genel hatlarla bakıldığında hedeflere ulaşıldığını görüyoruz. Bununla birlikte, girişte sıraladığımız ilerleme belirteçleri bu strateji cümlelerinin artık fazla genel olduğu, daha odaklanmış bir strateji belirlenmesi ve uygulamaya konması gerektiğini gösteriyor.
Yaygın Dağıtım
Halen Türkiye’nin en çok kullanılan Linux dağıtımı olan Pardus artık iki farklı kulvarda iki farklı ürünle kullanıcılarla ulaşıyor olacak: Daha çok bireysel kullanıcıyı hedefleyen, teknolojik gelişmeleri daha yakından takip etmeyi hedefleyen, desteği daha çok camia modeli ile sağlanan Pardus 2000 serisi ile doğrudan kurumsal kullanıcıları hedefleyen, masaüstü yanında sunucu kullanımında da ciddi iddiası olan, kararlılık ve sürekliliği hedefleyen, desteği ciddi iş modellerine dayanan profesyonel kanallarla sağlayan Pardus Kurumsal. Artık Pardus’un “yaygınlık”ı hedeflemenin ötesinde bu iki kulvarda nasıl hareket edeceğini daha net belirlemesi ve ilan etmesi gerekiyor.
Bu bağlamda, Pardus 2000 serisini daha kullanıcı merkezli, 1.0 ve 2007 sürümlerindeki kadar kolay kullanımlı, 2007 ve 2008 sürümlerindeki kadar yenilikçi bir yörüngeye yerleştirmeyi hedefliyoruz. Pardus 2000 serisinin geliştirici camiasının sürece daha fazla dahil olduğu, daha açık ve daha katılımcı bir geliştirme ve yönetişim modeli ile oluşturulmasının altyapısını tanımlama aşamasındayız.
Pardus Kurumsal için ise ekosistem oluşturma hedefine paralel bir geliştirme ve yönetişim modeline evrilip, zamanla daha çok sahipli yazılım ürünleri için duymaya ve görmeye alıştığımız “ürün yöneticisi”, “pazarlama yöneticisi” benzeri profesyonel pozisyonların devreye girmesi planlanıyor.
Sürdürülebilir Organizasyon
Organizasyonun sürdürülebilirliğinin en önemli ayağı finansal kıstaslar ve bu alanda TÜBİTAK mevzuatının bize gösterdiği yol da sözleşmeli projeler. 2007 yılında Milli Savunma Bakanlığı için yapılan çalışmalar ile başlayan proje tarihçemiz 2010 yılı başında Enerji Piyasaları Düzenleme Kurumu projesi ile ivme kazandı. Şu anda mevcut 2 projemize ek olarak sözleşme aşamasında 4, hazırlık ve iş geliştirme aşamasında ise 10’un üzerinde projemiz mevcut. Makul bir sözleşmeye dönüşme oranı ile Pardus projesinin milli bütçeden sağlanan kaynağın ötesinde büyüyebileceği, sahada faaliyet göstererek gerçek talebe uygun ürünler geliştirebileceği bir yapıya ulaşabileceğini ümit ediyoruz.
Bu alanda kıstasların daha belirgin hale gelmesi, TÜBİTAK’ın hangi ve ne tip projelerde doğrudan yüklenici olacağı, bu projelerde nasıl bir dışkaynaklama ve altyüklenici politikası güdeceği; hangi ve ne tip projelerde doğrudan yer almayıp ekosistem firmalarını kullanma/önerme yoluna gideceğinin açık ve net bir şekilde tanımlanması ve ilan edilmesi gerekiyor. Neticede sürdürülebilirliğin çok önemli bir ayağı da sağlıklı ve güçlü bir ekosistem oluşturulması.
Mevcut eğilim TÜBİTAK’ın
- belli bir büyüklüğün üzerinde, dolayısı ile karmaşık bir proje yönetimi gerektiren projelerde,
- özgün çözümler gerektiren ve teknolojik inovasyon yaratılacak projelerde,
- güvenlik kıstasları nedeniyle TÜBİTAK’ın görev alması gerekli olan projelerde
ana yüklenici olarak yer alması, bunun dışındaki işlerde gerekirse altyüklenici, bu da gerekmezse danışman ya da izleyici pozisyonunda bulunması yönünde. İlk gruptaki projelerde ağırlıklı olarak, ikinci ve üçüncü gruptaki projelerde de proje niteliğinin izin verdiği ölçekte altyüklenici kullanılması ve bilgi birikiminin ekosistem ile birlikte geliştirilmesi ve/veya ekosistem ile paylaşılması planlanıyor.
Teknolojik İnovasyon
Geçtiğimiz 7 yıl içerisinde Pardus teknolojilerinin gidişatına baktığımızda inovasyon konusunda, özellikle bu dönemin ilk yarısında bir sıkıntı yaşamadığımızı görebiliyoruz. Başta PiSi olmak üzere, YALI, Kaptan, Comar, ahenk, mudur serisi, bir dizi yönetici geliyor aklıma isim olarak. Ancak inovasyonun yalnızca fikri ortaya atıp ilk ürünü çıkarmakla sınırlı olmadığını, bu yeniliklerin sürdürülebilir olmaması durumunda çok anlamı kalmadığını da düşünüyorum.
Bu noktada network-manager uygulamacığını irdeleyelim biraz: Daha Pardus 1.0 zamanında, o zamanlar sahipliler dahil (Windows ve MacOS için konuşuyorum) herhangi bir işletim sisteminde bulunmayan, kolay kullanışlı ve çalışan/iş gören network-manager çok başarılı bir inovasyon örneği oluşturuyordu. Ancak zaman içerisinde, özellikle işgücü eksikliği sorunlarından hareketle, network-manager işlev olarak ilerleyemedi, teknolojik altyapı açısından ise açıkça geride kaldı. Pardus 2011 ve Pardus Kurumsal 2’de, ne yazık ki, network-manager kullanmıyoruz artık. Onun yerini GNOME altyapısı ve GNOME ve KDE4 arayüzleri (Pardus geliştiricilerinin ciddi katkısı ve müdahalesi ile) aldı. Kişisel görüşüm mevcut çözümlerin (Pardus, diğer Linux dağıtımları ve sahipli işletim sistemleri dahil) bizim network-manager ile karşılaştırıldığında kullanışlılık ve kolaylık açısından hala geride oldukları yönünde. Heyhat!
Diğer Pardus teknolojilerine baktığımızda, bu yazılımların da geliştiriciler ve kullanıcıların gereksinimlerine uygun bir hızla gelişemediğini tespit ediyoruz. Bunun önemli nedenlerinden birisi Pardus teknolojilerinin tümüyle (çok ufak istisnalar hariç) TÜBİTAK ekibi tarafından geliştiriliyor olması, bir camia oluşturma konusunda başarılı özgür yazılım projeleri kadar mesafe kaydedememesi kanımca. İlk sürümden bu yana 6 yıl geçmesine karşın Pardus teknolojilerini kullanan, Pardus temelli ikinci bir dağıtımın çıkmamış olması da bu eksikliğin bir göstergesi.
Pardus projesinin artık daha hesaplı inovasyon yapması, parlak bir fikri bir ürüne çevirirken bu ürünün sürdürülebilirliğini ciddi bir şekilde değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeni teknolojiler geliştirirken camia ve ekosistemi daha fazla içine alacak bir teknoloji yönetişimi yapısı kurulması yerinde olacak. Bunun yanında icrada yapılması gerekenler de var: Yol haritasının daha belirgin ve açık olması, kullanıcı ve geliştirici önerilerinin daha fazla dikkate alınması, bu teknolojilerinin geliştirilmesinde proje yönetimi pratiklerinin daha fazla kullanılması gibi…
Aslında tüm bu yazdıklarımız Pardus teknolojilerinin birer projeden daha çok birer ürün gibi görülmesi gereğine işaret ediyor. Geliştirme ve dağıtımın özgürlüğüne halel getirmeden, ama ürün ciddiyeti ve sürekliliğine sahip bir şekilde teknoloji geliştirirsek inovasyon konusunda bir sıkıntı yaşamayacağımızı tahmin ediyorum.
Doğal olarak tek çeşit ve tek bir ürün geliştirmek için, sözleşmeli projeleri son derece kuramsal bir seviyede ele alarak, inovatif fikirleri hızla çözüme dönüştürme heyecanı ile 6 yıl önce oluşturduğumuz organizasyon bu beklentileri karşılamaktan uzak. Pardus 2011 ve Pardus Kurumsal 2 geliştirilirken bu eksikliği ciddi bir şekilde hissettik. Şimdi sürümler tamamlandığına göre yapmamız gereken şekillenmeye başlayan bu yeni strateji ile uyumlu bir organizasyon ve camia yönetişimi yapısı oluşturmak. Bu konulara da önümüzdeki yazılarda değineceğim…
-
Six Success Factors for National Open Source Projects
I have participated to the 2nd International Free/Open Source Software Technologies Workshop in Riyadh, Saudi Arabia few weeks ago. The Workshop was organized by and took place in the King Abdulaziz City of Science and Technology (KACST), an impressive campus for advanced technology research and development. Before the Workshop, my expectation was that I was here to share my experience and expertise with the participants. Nevertheless, the talks have proven me wrong, that there were very interesting developments taking place in Arabic open source community, and at the end I’ve learned much more than I’ve “taught”.
On the first day of the Workshop I delivered a talk on Pardus, spending few minutes on the lessons we have learned from the successes and failures of the last 7 odd years. I think it may be wise to summarize this part of the talk for those that are or may in the future walk the same walk. The title has “national” in it, but the same success factors should apply to regional and local governments, companies and other organizations alike, after a simple conversion of scales and terms.
Here are the six success factors for your open source project:
FINANCE
You have to have enough of it, throughout the project. If at any point of time you are short in cash, you should expect lots of other problems arise, closely and remotely related. At the beginning the requirements are modest, and you may easily find a sponsor/investor for your project. But you have to grow as the demand grows, which sometime means lots of money and in short notice. You should warn your sponsors/investors beforehand, or have a B-plan in case they do not/cannot provide the necessary cash.
Pardus project has gained momentum throughout 2006 and 2007, where we had Pardus 1.0 and Pardus 2007, the former being a very impressive debut release and the latter being the distro of its time. We had to act fast and grow by the second half of 2006. But being an internally funded project in TUBITAK UEKAE, we were stuck to a team of 15 or so. We have requested central budget support from DPT for 2007, but some unfortunate events shut those doors close. We have even contacted VCs for outside funding, to no avail, “this may be a 20-50 million $ company, but surely not a billion $ company” we were told. At the end the necessary funding came in 2010, 3 years too late. And by then part of the momentum was lost, and lots of opportunities have been missed, and things have never been the same as late 2007.
TEAM
Being in software and/or services sector, your most important assets are your human resources. Both the quality and, as time proceeds, the quantity counts. The caliber of your product is very much correlated to the expertise, creativity and passion of your team. You have to take good care of your team, and be prepared to extend it without sacrificing the quality.
The first generation Pardus team in TUBITAK was top notch, very likely the dream team of open source in Turkey. They have conceptualized, designed and developed one of the best debut distros (Pardus 1.0) and the best distro ever (Pardus 2007). Unfortunately we have not been able to hold most of them with us afterwards. And again unfortunately the Turkish open source sector was not mature enough to make good use of them. We are happy to see them executing very serious work elsewhere, and a bit sad that they are not with us anymore.
Don’t get me wrong, we still have the most impressive team in open source in Turkey, and right now we have one first, one first-and-a-half and one second generation developer in the executive board of Pardus project. Nevertheless I’d like to have the dream team with us, guiding these fine youngsters; in spite of the potential manageability problems that we might have 😉
Among the things that you may control to have a good team and keep them are working environment (or lack of thereof), intellectual and/or technical challenges (which attract best of the breed), career path, other team members, and last but not the least the compensation.
PRODUCT
When I say “project” I mean a “product” project, such as a distro (like Pardus), some certain software, some service bundled to an existing open source product, etc. You have to keep in mind that the important word is product and not project. The number of successful open source products is much less than the number of successful open source projects. Definitely the process counts, but as an asset and not at the centerstage. You have to achieve and sustain the rigor, consistency, continuity, dependability, and, if you wish, marketability of a product as in proprietary software world, or in a market economy in general. You may not like this, but c’est la vie, these are the things that convince the ordinary user/customer to use your product, and not the competition .
We have had release managers for each release in Pardus, and the outcome depended much on the their (sometimes personal) choices. Pardus 1.0 and 2007 were releases to attract the (wo)man on the street, and it showed. Pardus 2009 and 2011 were, on the other hand, tried to satisfy the needs of the more advanced Linux users, and the ease of use was somehow sacrificed. If we had had some stronger product policy, maybe a product manager (we’ve tried to use some community representative to fill this void, but execution was not as brilliant as the idea), or even a marketing manager we would have a straighter evolution line. Now even our dedicated users are asking “why you released 2011, it’s almost 2009”, and they are right…
Again, don’t get me wrong, 2009 and 2011 are very fine Linux distros. Some usability studies say 2009 performing better in some end-user usability measures than its predecessors. Still, I personally think that, as compared to their contemporaries, 2009 and 2011 are steps backward in general audience attractiveness…
With these observations at hand, we are reorganizing our release policies and processes. We are going to put some brief but strict definitions for the target user of the Pardus 2000 series, the requirements for the product in order to be competitive for this target group, the technical requirements for the individual pieces in order to be in line with these general requirements and finally a new organizational/procedural structure in order to make all these policies work, without being dependent on any person… We hope to be back on track with Pardus 2012 and hope that the succeeding releases will get better…
COMMUNITY
There is one slogan I’ve heard from a former community manager “An open source project without a community is deficient.” and this may not be more true. You are likely to have your product (or a subset) to be available publicly with an open source license, and very likely you are not going to provide support for this “community edition”. As the name implies, the support for this edition is the community. In addition community is (or may be) part of QA, part of marketing, part of product management, part of several essential components of the product lifecycle. This is what make an open source software different than a proprietary competitor. The “community” includes your (outside) developers, your ecosystem (mostly companies) and your users. You have to take good care of your community in order to succeed and do so repeatedly. A strong community means a strong product. You have to support your community in order them to get flourished, but you have to keep in mind that eventually your community should become self sustained…
Regarding user communities, we have outsourced the community building and management task since the very early days. The contractor has performed surprisingly good in the first few years, and in some areas. Once a marketing consultant unofficially auditing us (in spite of the fact that he disagreed with outsourced community management) have given them full grade, even more… Still, things did not work as planned. As time passes the community folded onto itself, the newcomers were not as many as they used to be, the gap between the developers and users widened, and so on…
Very recently we have decided to do community management in house, assigned some big talent and hired an expert for the task. The first diligence they have carried out was not very optimistic: Apparently the user community has some problems with governance, always seeking external directives. Right now we are trying to encourage the community veterans to take hold of the control of the existing portal. Almost 4 years of hard work, and with a simple change of coordination everything starts trembling… Not very impressive, we would’ve paid much more attention to governance and self sustainability of the community, much earlier 😦
We have tried to start some partnership programs almost 3 years back, but the outcome is not very convincing. The larger firms have not been interested much, the smaller ones lack the necessary means for marketing and product development. At the end, we had to become the main contractor and subcontract the parts to our partners. This works well for supporting the ecosystem, but neither is consistent with our business model nor in the benefit of the customer on the long run. As the current projects approach to end with successful results, we hope to have more interest from the existing IT companies.
Universities should be an important part of your community. One part they are the sources of the advanced users, which affect their surroundings in their professional and business life. One the other hand they may be your developers, with lots of youngsters looking for exciting and challenging projects. Our collaboration with one such university have been very fruitful, in the first year they have built the 64-bit infrastructure and right now they’re incorporating other desktop environments in Pardus. We definitely plan to extend this collaboration model into other universities…
USER
We have stressed the importance of the product before, but it never suffices. It may be possible to continue a project without financing, a team and a community; but if you do not have any users, you are doomed. Don’t forget you are responsible to create awareness about your product in the user base. Don’t expect the users flock to your site and start downloading. Once you have users do not try to shape them, instead listen to them. If what they are telling is completely out of line, you have reached wrong user base. If that makes sense consider reshaping your product accordingly so as to expand your user base.
As most of other software, Pardus has been designed and developed for a hypothetical user, initially. Apparently the hypothesis was accurate, and especially Pardus 2007 has been accepted by the targeted users. I have to add that the failure of Microsoft Vista helped much to this result. With later releases we have lost focus on the user, or the user base we have acquired by the earlier releases, and that showed in the slow (or non-existent) adoption rate. In addition, in relation to the community issues, we have somehow lost the direct connection with the user, which is also bad for the user adoption.
We have tried to keep in touch with the user base, using proxies (once under the name Product Manager, and once under the name Release Community Representative), which were right steps forward. Nevertheless the execution have not been as expected for neither one, due to several factors.
We have to reshape our relation to the user, especially for the “community edition” we are going to have. It is not clear yet how we are going to do that, but we are aware of the problem and working on it…
POLICY
The “National Open Source Project” is a supply-side action and most of the above success factors are also related to production and development. It is very likely that your product facing severe competition, very likely from proprietary software and very likely to hold some almost-monopoly position in the market. Hoping to have “fair” competition and market forces play their role for the better and more efficient product (that is yours, right?) take over the market share is highly optimistic (even wishful thinking). A reasonable demand-side support does not hurt… Policies to encourage migration to open source, to consider open source solutions before making an acquisition, to reuse already existing solutions, to use open standards, etc may be put in place so as to have a better Return on Investment for your project.
For Pardus this may be one of the weakest points. The e-Conversion Turkey master project have had actions related to use of open source in government, but it was for having something related to open source, and far from being some policy precursors. We, as the Pardus project, had to struggle to prevent Office Open XML from becoming and ISO standard or to keep Microsoft formats out of interoperability guidelines.
Without much policy backing, only eraly adopters and risk takers from the government have considered using Pardus and open source. And this cycle for adoption is slow in both time and growth. The enterprise users/customers are still only a handful after 6+ years.
These six factors are the ones that I think of utmost importance. If you have fulfilled all of them, but still your project is struggling, let me know. If you have spectacular success in your project, with one or few of the factors missing, let me know again. I’ll appreciate your help to keep this list accurate and up-to-date…
-
Yeni Dağıtım Memleketimize Hayırlı Olsun…
Necdet Yücel büyük olasılıkla yıllar sonra “bir dağıtım çıkardım, hayatım değişti” demeyecektir. Belki ÇoMaK ekibinden gençler Necdet hocadan biraz daha farklı, biraz daha heyecanla anımsayacaklardır. Peki bizler 2010 sonbaharında ÇoMaK ile başlayıp 2011 baharında yeni dağıtım ile taçlanan süreci nasıl değerlendireceğiz ileride? Türkiye özgür yazılım camiası açısından bir dönüm noktası mı olacak, yoksa ilgisiz bir dip not mu?
Linux Kullanıcıları Derneği ile İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından düzenlenen ve Pardus’un ana destekçilerinden biri olduğu Özgür Yazılım ve Linux Günleri 1-2 Nisan 2011 tarihlerinde Bilgi Üniversitesi Santral Yerleşkesi’nde gerçekleştirildi. Etkinliğin en fazla merak ve ilgi uyandıran oturumu ise, kuşkusuz, Necdet Yücel’in çağrısı ile programa eklenen “Pardus’tan bir Topluluk Dağıtımı Çıkartıyoruz” konulu tartışma oturumu idi. 45 dk’lık programlanan süresine karşın, o da zar ve zor sona erdirilmesi sayesinde, 3 saat süren oturum sonucunda, bugün Necdet Yücel’in özetinden de anlaşılacağı üzere, bir yeni dağıtım oluşturma kararı çıktı.
İlk olarak Necdet hoca ile paylaştığım, sonrasında camia@pardus e-posta listesinde açıkladığım görüş ve hususları kısmen tartışma oturumunda da dile getirdim. Kayıtlara geçmesi açısından burada bir kez daha yinelemek istiyorum:
PArdus projesi ve TÜBİTAK BİLGEM olarak yeni dağıtımı destekliyoruz, çünkü:
- “Pardus temelli dağıtım” sıfatının bir kavram olmaktan çıkmasını ve bir gerçekliğe bürünmesini istiyoruz,
- Pardus temelinde şekillenen, ancak TÜBİTAK BİLGEM’in hedef ve yöntemleri ile uyumlu olmayan çalışmaların (TÜBİTAK BİLGEM ekibine ek işgücü getirmeden) sürdürülebilirliğinin sağlanmasına önem veriyoruz,
- Pardus ile ilgili herşeyin TÜBİTAK BİLGEM merkezli düşünülmesi gereğinin fiiliyatta da ortadan kalkması gerektiğini düşünüyoruz,
- Türkiye özgür yazılım camiasının gelişmesine bir nebze de olsa katkısı
olacağına inanıyoruz.
Bu noktalardan hareketle, TÜBİTAK BİLGEM olarak yeni dağıtıma şu yollarla destek ve katkı vereceğiz:
- Yeni dağıtımın geliştirilmesi aşamasında, gerek duyulması durumunda, teknik danışmanlık sağlanması.
- Yeni dağıtımın geliştirilmesi aşamasında, gerek duyulması durumunda, ayni destek (donanım, bağlantı vb) sağlanması.
- TÜBİTAK BİLGEM bünyesinde görevli Pardus geliştiricilerinin yeni dağıtım kapsamındaki paketlere ve diğer işlere katkı vermek istemesi durumunda kişisel bazda ve toplam olarak en fazla %10 işgücünün camia geliştirme amaçlı kullanımına izin verilmesi.
- Yeni dağıtımın Pardus Marka Politikası‘na uygun olarak TÜBİTAK marka ve diğer fikri mülkiyet ini kullanabilmesi için gerekli izinlerin verilmesi.
Bu desteğin gerçekleşebilmesi için yeni dağıtımın belli bir tüzel kişiliğe sahip olması gereği açık. Önerimiz LKD’nin -aynen Linux Foundation örneğinde olduğu gibi- yeni dağıtımın vekilharçlığını (stewardship) ve aynı zamanda hamiliğini üstlenmesi. Bu şekilde söz konusu destek bir protokol yolu ile resmileştirilir ve TÜBİTAK BİLGEM’in gerek duyacağı resmi formalite tamamlanmış olur.
Pardus projesi ve TÜBİTAK BİLGEM olarak önümüzdeki günlerde yeni dağıtım tartışmalarını yakından izleyeceğiz ve vaat aşamasındaki desteklerimizi gerçeğe dönüştürmeye gayret göstereceğiz. Yeni dağıtım memleketimize hayırlı olsun…
Biraz da kişisel değerlendirme: Bir camia dağıtımını, kişisel olarak, hep destekledim ve destekleyeceğim. Bu dağıtımın ayakta durabilmesi ve sürekliliğini sağlaması, doğaldır ki, camianın işi. Ancak camiaya bu konuda yardımcı olabilmek için Pardus projesi ve TÜBİTAK’ın, kontrol ve yönetme çabasına girmeden, destekleyici ve kolaylaştırıcı rolü üstlenmesinin gereğine inandım. Doğru şekilde yapılması şartı ile dikey pazar ve kullanıcı kitlelerine hitap edecek türev seçki ve dağıtımların Pardus projesi dışında yapılanmasına her zaman taraftar oldum. Eski zamanlarda “markalarından arındırılmış Pardus”un bir meta-dağıtım olarak camia tarafından kotarılmasını birebir sohbetlerde pek çok özgür yazılımcı ve kanaat önderi ile konuştuğumu anımsıyorum. En son da “Tümüyle özgür Pardus”un bir camia dağıtımı olacak şekilde çatallanması yönünde -pek de rağbet görmeyen- bir önerim olmuştu.
Özgür yazılımda iki tür çatallama var: Teknik nedenlere dayanan ve sosyal nedenlere dayanan. Teknik çatallamalar da, yazılımları insanlar geliştirdiği için, eninde sonunda sosyal sonuçlar; ama onların ana hareket noktaları iki dalın farklı teknik hedef ve süreçler izleme seçimi. Sosyal çatallamalarda ise iki (grup) geliştiricinin artık hedef ve süreçler konusunda ortak noktaları kalmaması çatallamayı zorunlu kılıyor. Benim algım yeni dağıtımın esasen bir teknik çatallama olması, ve benim temennim iki dağıtımın camia(lar)ının ana hedeflerde birlikte çalışmaya devam etmeleri yönünde. Zaten, tartışma oturumunda da değinildiği üzere, bu kararlılık yok ise -küresel çapta daha yaygın kullanılan ve güçlü camialara sahip dağıtımlar yerine- Pardus’tan çatallanmanın da çok manası yok.
Camiaya inanan ve Türkiye özgür yazılım camiasının gücüne güvenen bir birey olarak yeni dağıtımı büyük bir heyecanla bekliyorum. Başta Necdet hoca, tüm yeni dağıtım camiasına kolaylıklar diliyorum. Haydi psmilla!
-
LinuxCon 2010: Öznel Bir Özet…
Linux Vakfı’nın düzenlediği ve geçtiğimiz yıl Portland’da -Linus Torvalds’ın memleketi- başlayan LinuxCon yıllık konferansları bu sene Yeni İngiltere’nin kalbi Boston’daydı. Tabii ki bendeniz de orada…
OSDL ve FSG’nin birleşerek Linux Vakfı’nı kurmasına, ve hatta vakfın adına şüpheyle yaklaşmıştım zamanında. Ama gerek Jim Zemlin önderliğinde yaptıklarına ve gerekse sadece LinuxCon toplantılarına bakınca ne kadar yanıldığımı görebiliyorum. Linux Vakfı gerçekten Linux’un, ve neredeyse daha geniş çerçevede özgür yazılımın, marka ve satıcı bağımsız sözcüsü ve önderi haline geliyor yavaş yavaş.
Birinci Gün
Boston’a dönelim… Konferans’ın açılışını Jim Zemlin yaptı ve bombayı patlattı: Özgür yazılım lisans ihlali yapan firmaların çoğu bunu kasıtlı olarak yapmıyorlardı ve alsında hemen hepsi lisans uygun davranmayı tercih edecek durumdalardı. İhlalin temel nedeni bilgi eksikliği idi. Ve Linux Vakfı özgür yazılım ürünlerini kullanarak türev ürünler üreten firmaların lisans uyumlarına yardımcı olabilmek için yeni bir program başlatıyordu: The Linux Foundation Open Compliance Program, yani Linux Vakfı Açık Uyumluluk Programı. Eğitim, Araçlar, SPDX, Değerlendirme kontrol listesi, Uyumluluk rehberi ve FOSS Bazaar bileşenlerinden oluşan program ilerleyen sat ve günlerde tüm katılımcılardan son derece olumlu tepkiler aldı. Bir Linux Vakfı kazanımı daha…
Açılış konuşmasını Oracle’dan Wim Coekaerts yaptı ve Oracle/Sun ekseninde (MySQL eksenini biraz es geçip) özgür yazılım perspektifini anlattı. Yeni ve ilginç bir veri Oracle’ın kullanıcı temelinin %20’nin üzerinde Linux kullanmakta olduğu idi, karşılaştırma için Solaris %27’de. İkinci konuşmayı Qualcomm’dan Rob Chandhok verdi ve ismi özgür yazılımla pek yanyana gelmeyen Qualcomm’uın mobil özgür yazılım geliştirme amacıyla QuIC: Qualomm Innovation Center ismiyle bir şirket kurduğunu (ki Chandhook bu şirketin başında) ve QuIC’in başta kernel MSM bakıcılığı olmak üzere şimdiden çeşitli işlere girmiş olduğunu gururla ilan etti kendisi.
Paralel oturumlarda geleneksel iş – hukuk çemberini kırmak istedim bu kez ve daha teknik konuşmaları izlemeye çalıştım. Varşova Üniversitesi ve SuSE’den Rafael Wysocki çalışma zamanı güç kontrolü gibi son derece ilginç bir başlık altında son derece sıkıcı ve dağınık bir sunuş yaptı. Ardından Smack grubundan Casey Schaufler’in dosya içeriği temelli erişim kontrolü konuşmasını izledim, pek güzel ve heyecanlı bir konuşma idi. Olay soru-cevapta çıktı, meğersem bu amca SELinux’çuların ile kanlısıymış, epeyce bir atışma oldu. Ama asıl kızılca kıyamet paralel Android oturumunda yaşanmış, Android’in kernel ağacından uzak kalması zaten bir tartışma konusu, konuşmalar hararetlenince sesler yükselmiş, sonunda konuşmacı bir izleyiciyi salondan kovmuş, vb.
Öğleden sonra teknik yazar Jeff Osier-Mixon’ın dağıtım kapışması vardı. Geleneksel hale gelen bu kapışma önde gelen üç masaüstü dağıtımının (fedora, openSuSE ve Ubuntu) 7 alanda (kurulum, açılış zamanı, uygulama yükleme, sistem yapılandırma, çevrimiçi yardım, yeni donanım ve ağ servisleri kurma) hız, kullanışlılık ve estetik açıdan değerlendirilmesine dayanıyor. Sonuçlar oldukça yakın çıktı: Ubuntu 156, openSuSE 155 ve fedora 144. Pardus’umuzu bu kapışmaya soksak sanırım 120-130 arası bir puan alır, hala gidecek hayli yolumuz var yani. Konuşmadan önemli bir tartışma dağıtımların kullanıcı sayısı üzerine idi, fedora (milyonlarca kullanıcı) ile openSuSE (3 milyon kullanıcı) bu sayılara nasıl ulaştıklarına dair ayrıntılı bir metodoloji açıklarken Ubuntu (12 milyon kullanıcı) yalnızca şakadan bir sayı çıkarıyor denildi. Pardus’un kullanıcı sayısı hakkında ettiğimiz lafların güvenilirliğini en başta ben sorguluyorum, biline…
Günün en eğlenceli oturumu basın gözünden Linux üzerine paneldi. 2000’lerin en büyük Linux hikayesi için SCO, IBM’in desteği, RHEL, mobil, Ubuntu yanıtları geldi. Özellikle openSuSE’nin eski camia yöneticisi Joe Zonker Borckmeier fedora ve openSuSE’nin Ubuntu’nun çıkışı sonrasında kendilerine çeki düzen verdiklerini, yoksa RedHat ve Novell’in camia dağıtımlarını pek de takmaz bir halde olduklarını iddia etti. Bugünün büyük hikayesi olarak da Android, Chrome OS, Linux Vakfı, mobil gösterildi. Ardından analistlerin rakamları konuşuldu ve bolca atıldı analiz firmaları ardından. Neden büyük Linux haberleri yapılmadığı tartışıldı ve temel neden olarak Linux’un artık her yerde ve harcıalem olması gösterildi, yani bu iyiye bir işaretmiş. Linux haberlerini daha çok teknoloji meraklılarının okuduğu, Microsoft’un bolca reklam verdiği, firmaların bloglar vb. aracılığı ile “yayıncılık”a soyunmasının alışıldık medya için aslında çok da bir tehdit oluşturmadığı vb. konuşuldu. Pek güzeldi…
İlk günün kapanış oturumu yine geleneksel kernel paneli idi. Geçtiğimiz yılın kernel olayını James Bottomley “barriers’in ölümü” olarak ilan etti, depolama altsistemindeki gelişmeler tüm panelistler tarafından taktirle anıldı. “Kimse ana kerneli test ediyor mu? Yoksa herkes bir çatalını mı kullanıyor” gibi kışkırtıcı bir soru ile devam edili. Dave Jones yükselen kaliteye koşut olarak Linux kerneline girişin gittikçe daha zor olduğunu vurguladı, hem iyi hem de kötü bir şey olarak. Ted T’so RedHat ve SuSE’nin kernel’i çok daha fazla çatallamasına karşın paparayı Google ve Android’in yemesinden şikayet etti.
İlk günün sosyal etkinliği -yine geleneksel- bowling partisi idi. Yerel biralar eşliğinde hoş ve eğlenceli bir akşam geçirdik.
İkinci Gün
Ana konuşmada Novell’den Markus Rex inovasyon politika ve tekniklerini anlattı. Forrester’dan Jeffrey Hammond rakamlarla Linux’un artık gelecekteki bir olay olmaktan çıkıp bir olgu haline geldiğini gösterdi. Önemli bir bilgi geliştiricilerin (Eclipse geliştiricileri üzerine yapılan bir araştırma sonuçlarını verdi) hem geliştirme ve hem de üretim ortamında dağıtım olarak Ubuntu’yu tercih etmesiydi. Üretimde RHEL ciddi bir paya sahip, ama bir numara değil!
Paralel oturumlarda önce IBM’den Jean Staten-Healy sunumuna gittim. Masaüstünde Linux’un kullanılabileceğini ZSL inc’de Ubuntu, Cybernet-SlashSupport’ta RHEL örnekleri ile anlattı. Artık CIO’ların Linux’u stratejilerinin bir parçası yapmak istediklerinden bahsetti. Dünya ile Türkiye’yi karşılaştırıp moralimi bozmaya devam ettim ben de 🙂
Scott James Remnant’ın Ubuntu’yu daha hızlı başlatma üzerine bir konuşmasına takıldım. Moblin kazanımları üzerine bir-iki ufak numara dışında fazla bir şey yoktu, etkilenmedim.
İkinci günün bombası Monty Widenius’un MariaDB (ya da My’ya karşı Maria) konuşması idi. Votkalı çikolata ile başlayıp kara votka ile bitmesini geçeyim oturumun, içerik ile ilgili yok. Monty, bildiğiniz Linus’un veritabanı hali… Zaten o da Finlandiya’dan ve MySQL’den kazandığı milyonlarca dolara karşın tam bir geek görünümünde. MySQL’in 2002’den başlayarak nasıl camiaya sırtını döndüğünü ve nasıl “son”unu hazırladığını anlattı. Yeni özellik ve yamaların camiaya verilmeden yalnızca kurumsal ürüne konulmasının nasıl müşterilerin sorunlarını ve test zamanlarını katladığını söyledi. MySQL’in bir ürün olarak başarılı olduğunu, ama bir proje olarak battığını iddia etti. MariaDB’nin bir ürün değil bir proje olduğunu söyledi. Son derece keyfili bir oturumdu…
IDC’den Al Gillen ilk önce “dün gazeteciler bizim hakkımızda atıp tutmuşlar, onlardan kimse var mı bu salonda” dedi, olanlar indiler yerlerinde, biz de ispiyonlamadık. Yine rakamlarla Linux’un ne kadar iyi durumda olduğunu anlattı… Solaris’in zayıflamasını ve bulut bilişimi Linux için önemli fırsatlar olarak saydı. SuSE Studio’dan beğeni ile söz etti. Gerek Forrester ve gerek IDC konuşmacılarının vurguladığı birşey vardı: “Tebrikler, kazanan takımdasınız!”, artık Linux “geliyor mu, gelecek mi” diye sorulan, az bilinen ve merak edilen birşey değil, bilişim dünyasının, -hem de son derece önemli- bir parçası. Özellikle bulutun yaygınlaşması ile masaüstü işletim sistemlerinin alakasızlaşması süreci tamamlanınca Linux her alanda mücadelesini kazanmış olacak, dünya hakimiyeti!
Geleneksel hukuk oturumlarıma döndüm sonunda, Eben Moglen’den harika bir konuşma izledik. ABD patent sisteminin çöküşü konusu etrafında mükemmel bir yolculuğa çıkardı bizi Eben, her zamanki gibi muhteşemdi… Dinlemekle konuşmayı sindirmeye çalışmak arasında gidip geldik.
Gün MeeGo oturumu ile tamamlandı, Nokia ve intel temsilcilerinin katıldığı bir mini panel şeklinde. Önemli haber 2011 başında Nokia’nın ilk MeeGo telefonunu çıkaracağı idi. Özellikle MeeGo’nun ne kadar anakaynağa yakın durduğu vurgulanarak “Android gibi herşeyi çatallamıyoruz, ağır entegre bir sistem de yapmıyoruz, burada herkese ekmek var” mesajı verildi. Güzeldi… Nokia’nın Symbian’ı ve ovi dükkanı ilginç sorular arasındaydı.
İkinci günün sosyal aktivitesi Boston körfezinde tekne gezisi oldu. Monty ile aynı masaya düşmeyi becerebildiğimden sohbeti genişlettik. Ekim ayında İstanbul’da yapacakları geliştirici toplantısında birlikte neler yapabilirizi konuştuk, kara votka ile beyaz rakı birlikteliğine kadar uzattık hikayeyi. Serin güvertede Boston’un ışıklı silüetini izleyerek günü tamamladı penguenler…
Üçüncü Gün
Ana konuşmacı GNOME Vakfı’nda Stormy Peters idi, buluttaki verilerin güvenliği ve gizliliğinden bahsetti, internet servisi olarak da özgür alternatifleri seçmemiz gerektiğini vurguladı. GNOME ve Stormy’nin tüm konuşmaları gibi özgürlüğe vurgu yapan pek güzel bir çağrıydı…
Bir kullanıcı olarak Virgin havayollarından Ravi Simhambhatla geldi sonra, Linux’u nasıl kullandıklarını anlattı. Ravi yanılmıyorsam OSBC’de de konuşmuştu, aynı kurumsal kullanıcıyı 6 ay ara ile iki kez konuşturmak ters geldi bana. Türkiye’de olsa “zaten kaç kurumsal kullanıcımız var ki” diyeceğim, ama küresel ölçekte olmamış…
Yine hukuk ve RedHat’ten Richard Fontana katkıcı politikaları anlatıyor. fedora’nın yeni katkıcı sözleşmesinin hikayesini genel bir perspektifle öyle güzel verdi ki, tam da camia tartışmalarımız arasında ilaç gibi geldi. Soru-cevapta bir yandan Eben Moglen, diğer yandan Canonical’ın baş hukuk danışmanı konuya girince oturum iyice şenlendi…
Canonical’an Matt Asay’in yönettiği “What Next for Linux?” paneline girdim öğleden sonra. Asay son derece kötü yönetti paneli, izleyicilerin soruları da olmasa tam bir fiyasko olacaktı. Sonuçta Linux’un masaüstünde başarısız, mobilde başarılı olduğunu öğrendik 😛
Bdale Garbee bu kez gerçekten roket anlatıyordu. Kapalı sistemlerin nasıl sakıncalı olduğunu ve kendi özgür platformlarını nasıl oluşturduklarını bir dizi embedded ve Make geek’i ile bana anlattı, her zamanki gibi pek güzeldi…
Yavaş yavaş kapanışa geldik. Geleneksel geek’ler nerd’lere karşı yarışması ile sona erdi konferans. Nerd’ler ağır bir yenilgiye uğrattılar geek’leri, Zemlin’in bütün çabasına karşın…
Boston, dedim ya, Yeni İngiltere’nin kalbi. Hafifi İngiltere’yi çağrıştıran 19. yy mimarisi, limanı ve Charles nehri, deniz ürünleri, MIT ve Harvard başta üniversiteleri ile hoş bir şehir. ABD’nin her büyük şehri gibi yaşaması kolay, özellikle paran varsa 🙂 Gelecek yıl Kanada’ya geçiyor LinuxCon ve Vancouver’a gidiyor…
-
UEKAE Dergisi: “Pardus Projesi ve Türkiye Yazılım Sektörü”
UEKAE tarafından yayınlanmakta olan UEKAE Dergisi‘nin 3. sayısında Pardus ve yerli yazılım üzerine bir yazım yayımlandı. Zaman zaman alevlenen ve bugünlerde yine revaçta olan “Pardus ulusal mı, %100 yerli mi, …” tartışmalarına ışık tutması açısından yararlı bir veri noktası oluşturacağını düşünüyorum.
Pardus Projesi ve Türkiye Yazılım Sektörü
Pardus Projesi Vizyon ve Hedefleri
TÜBİTAK, 2003 yılı başında Başbakanlık tarafından milli bir işletim sisteminin olurluğunun araştırılması ve geliştirme işinin projelendirilmesi işi ile görevlendirildi. Bu kapsamda yapılan beyin fırtınası çalışmaları ardından, 2003 yılı sonbaharında, daha sonra Pardus adını alacak olan Özgür Yazılım Geliştirme ve Üretim (ÖZGÜR) projesi başlatılarak bir çekirdek ekip oluşturulması yoluna gidildi. ÖZGÜR projesi birkaç aylık bir değerlendirme sonucunda olurluk ve projelendirme çalışmalarından daha önemli ve öncelikli gördüğü işletim sistemi geliştirme işine yoğunlaştı. Uzunca süre UluDağ adıyla anılacak ve kimi yanlış anlaşılmalara yol açacak Ulusal Dağıtım projesi bu aşamada şekillendirildi. UluDağ kapsamında önce teknik olurluk çalışmaları ve değerlendirmeler yapıldı, kimi tasarım kararları verildi. Projenin başlamasından yaklaşık bir yıl kadar sonra, 2004 sonbaharında daha sistemli bir yaklaşım geliştirilmesi gereği duyularak bir Proje Ana Sözleşmesi oluşturuldu.
Proje Ana Sözleşmesi’nde Pardus şöyle tanımlanmakta:
"… bilişim okur-yazarlığına sahip bilgisayar kullanıcılarının temel masaüstü ihtiyaçlarını hedefleyerek; mevcut Linux dağıtımlarının üstün taraflarını kavram, mimari ya da kod olarak kullanan; otonom sisteme evrilebilecek bir yapılandırma çerçevesi ve araçları ile kurulum, yapılandırma ve kullanım kolaylığı sağlamak üzere geliştirilen bir GNU/Linux dağıtımı …"
Bu tanımdan Pardus projesinin Başbakanlık görevlendirmesinde vurgulanan ulusal güvenlik gereksinimlerine yoğunlaşmak yerine daha farklı bir yol seçtiğini görebiliyoruz: Pardus genel kullanıma yönelik bir işletim sistemi ve hatta bir işletim sistemi platformu oluşturmayı hedefliyor.
Proje Ana Sözleşmesi ile aynı zamanda inşa edilen proje misyonu da bu kanıyı güçlendirir yönde:
- Ulusal teknolojik bağımsızlık, tasarruf ve güvenlik sağlamak,
- Yerel bilgi birikimini artırmak,
- Yüksek katma değerli üretim yapmak,
- Ürün yol haritasına hakim olabilmek.
İlk misyon maddesi TÜBİTAK UEKAE’nin misyon cümlesinden alınma ve UEKAE’de yürütülen tüm projelerde ön planda tutulan ilkeleri içeriyor. Ancak Pardus Başbakanlık’ın "sipariş ettiği" ürünü gerçeklemeden önce bilgi birikimi sağlamayı (UEKAE içinde ve dışında) ve üretim yapmayı (yine UEKAE tarafından ve diğer) hedefliyor. Bu ufak gözlem dahi Pardus projesinin basit bir Linux dağıtımı işi olmaktan öte geçen, Türkiye yazılım sektörü ile ilgili çeşitli hedefleri olan bir çalışma olduğunu gözlemek için yeterli.
Pardus projesinin tarihçesi bundan yaklaşık 5 yıl önce, 3 Şubat 2005’te, Gaziantep Üniversitesi’nde düzenlenen Akademik Bilişim kongresinde Pardus Çalışan CD‘nin yayımlanması ile devam ediyor. Ancak bu yazı bağlamında tarihi gelişime yoğunlaşmak yerine stratejik plan ve uygulaması üzerinde duracağız. Yukarıda sözü geçen misyon kapsamında ortaya konan hedefler bir sacayağı yapısında:
- Yaygın bir işletim sistemi dağıtımı,
- Sürdürülebilir organizasyon,
- Teknolojik inovasyon.
Geçen 5 yıl sonunda 200 bin üzerinde kullanıcı tarafından tercih edilen Pardus halen Türkiye’nin en yaygın Linux dağıtımı, pazar payının yaklaşık %2-3 civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Sınırlı tanıtım olanakları ve fiili bir tekel ortamında ulaşılan bu düzey, yeterli olmamakla ve daha gidilmesi gereken çok yol olmakla birlikte, ümit verici.
Sürdürülebilirlik yalnızca finansal anlamda, projenin makul bir özyeterlilik sağlayacak gelirleri olması bağlamında ele alınmıyor. Bilgi birikiminin, insan kaynağının sürdürülebilirliği de en azından bu kadar önemli. Pardus’un yalnızca UEKAE bünyesinde yürütülen bir proje olmaktan çıkması ve geniş bir geliştirici camiası tarafından sahiplenilmesi bu noktada en önemli kazanım. 2008 yılında ufak çapta başlayan ve 2010 yılından itibaren ölçek değiştirerek devam eden milli bütçe (DPT Yatırım Planı kapsamında) desteği de vurgulanmaya değer.
Son olarak da proje kapsamında yapılanların basit bir entegrasyon ve adaptasyon çalışması olmanın çok ötesinde, teknoloji üretmeyi, üretilen teknoloji ile kullanıcıya değer katmayı hedefleyen bir yapı kurmaya yönelik olduğu görülüyor.
Pardus projesinin temel taşlarını hızla gözden geçirdiğimizde Türkiye yazılım sektörü ile ilgili önemli fikirlerle ve tasarımlarla karşılaşıyoruz. Dahası üretmeye, geliştirmeye niyetli gençlere, girişimcilere, bilişim yolu ile rekabet avantajı yaratmayı amaçlayan dinamik firmalara manifesto niteliğinde bir çağrı çıkıyor karşımıza.
İzleyen bölümlerde bu çağrının önemli bileşenlerini temel felsefe, mevcut durum ve gelecek planları ile büyüteç altına alacağız.
İş Ortakları
Pardus yazılım dizisinin özgür yazılımları kullanacağı ve özgür lisanslarla dağıtılacağı projenin başlangıcından itibaren biliniyordu. Yaygınlaşma ve iş geliştirme alandaki hedef de bir "iş platformu" oluşturmak şeklinde belirlenerek ve neredeyse tek bir satır kod yazılmadan, 2004 baharındaki Linux Şenliği’nde, ilan edilerek açık ve katılımcı yapının geliştirme ve dağıtım modelleri ile sınırlı olmayacağının altı çizildi. Pardus projesi, UEKAE ve TÜBİTAK oluşacak fikri mülkiyeti kamu yararına dönüştürmeyi ön plana alacak, kamuya açık bilginin kullanılması ile yaratılacak özel yarar için patent, lisans vb. tarzından bir mülkiyet talebinde bulunmayacaktı.
Bu yaklaşım ilk bakışta sürdürülebilirlik, özellikle finansal sürdürülebilirlik açısından doğru bir hamle olarak görülmese de biraz yakından incelendiğinde durumun bunun tam tersi olduğu görülecektir. Pardus’u ve Pardus üzerinde koşacak özgür yazılımları kamu ve özel sektörde, kurum / şirket boyundan bağımsız olarak ve Türkiye’nin her yerinde yaygınlaştırmak, TÜBİTAK ve UEKAE’nin misyon ve vizyonları, örgütlenme ve çalışma şekilleri ile uyuşmayan görevlerdir. Özellikle ulusal güvenlik birimleri ve kritik özellikteki kamu kurumları için bu görevler doğrudan UEKAE tarafından üstlenilse dahi hedef kitlenin çok büyük bir kesiminde bu operasyonu yürütmek için iş ortaklarına ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak bu şekilde hem coğrafi dağılım ve hem de proje sayısı açısından ölçeklenebilir bir organizasyon oluşturulabilecektir.
Bu değerlendirmeler ışığında 2008 yılı sonunda Pardus Göç Ortaklığı programı ilan edilerek ilk iş ortakları ile sözleşmeler yapılmaya başlanmıştır. Nisan 2010 itibarı ile sayıları 20’ye varan Pardus Göç Ortağı (PGO) geniş bir yelpazede Pardus tanıtım ve pazarlama çalışmaları yürütmekte ve hayata geçmekte olan göç projelerinde aktif olarak katkıda bulunmaktadırlar. UEKAE dahil her PGO’nun yaptığı göçlerden elde edilen bilgi birikimi ortak bir havuzda toplanmakta ve diğer iş ortakları ile paylaşılmaktadır. PGO’lar tarafından yürütülen göç çalışmaları UEKAE müşteri temsilcileri tarafından sürekli izlenmekte ve belirli bir kalite düzeyi tutturmaları sağlanmaktadır. Şimdilik yalnızca büyük şehirlerde yoğunlaşan PGO’ların 2010 yılı içerisinde tüm Türkiye sathına yayılması planlanmaktadır.
Göç projelerinin temel bileşenlerinden biri kurumların iş mantıklarını üzerinde çalıştıracağı uygulama yazılımlarıdır. Kurumsal kaynak planlama (ERP), imalat kaynak planlama (MRP), doküman ve içerik yönetimi, iş akış sistemi, müşteri ilişkileri yönetimi (CRM), veri madenciliği, iş zekası (BI) ve benzeri kurumsal yazılımlar ve bunlar üzerine kuruma özgü geliştirilen sistemler olmadan çoğu kurumun Pardus’a göçünü sağlamak mümkün olmayacaktır. Kurumların özellikle ilgilendikleri iş süreçlerini yönettikleri bu uygulama yazılımlarıdır, işletim sistemleri (ve işletim sistemleri ile kurumsal yazılımlar arasındaki katmanda yere alan web sunucular, veritabanı yönetim sistemleri, uygulama sunucular, uygulama çerçeveleri vb.) yalnızca bu yazılımlar için bir platform oluşturur. TÜBİTAK ve UEKAE’nin kurumsal yazılım geliştirme ve kurumlara özgü çözüm geliştirme görevlerini üstlenmesinin, özellikle ölçeklenme sorunları ve dikey pazar dinamikleri gözönüne alındığında, olurluğu bulunmamaktadır. Kurumsal yazılım ve çözümler konusunda da iş ortakları ile çalışmak doğru yol olarak görünmektedir.
Gerek kurumlar ve gerekse bireyler için işletim sistemi edinme yolları arasında en yaygını yeni donanım alımıdır. Dolayısı ile yaygın bir işletim sistemi dağıtımı olmayı hedefleyen Pardus’un yeni bilgisayarlarda ön-yüklü olarak satılıyor olması önemli bir gerektir. 2008 yılında bu yönde yapılan bir iş ortaklığından oldukça olumlu sonuçlar alınmıştır. Özellikle Pardus’un özgür yazılım olması sonucu yüksek sayıda Pardus yüklü bilgisayarın satılmakta olduğu da açık bir bilgidir. Buna karşın Pardus ön-yüklü satılan bilgisayarların önemli bir kısmının lisanssız sahipli yazılımlar ile çalıştırılmaya devam edildiği de bilinmektedir. 2010 ve özellikle 2011 yılı için hedeflenen bir yandan yeni donanım iş ortaklıkları ile bilgisayarların son kullanıcıya Pardus yüklü ulaşmasını sağlamak, diğer yandan da bu bilgisayarların Pardus kullanmaya devam etmesini sağlayacak şekilde tanıtıma ve destek hizmetlerine ağırlık vermek olacaktır.
Özgür yazılım ile dikey pazarlar için donanım/yazılım/servis tümleşik çözümler oluşturulması son derece kolay bir şekilde gerçekleştirilebilmektedir. Geliştirme maliyetlerinin düşüklüğü, pazara sunma zamanının kısalığı, dağıtım modellerinin serbestliği gibi özellikleri ile küçük firmalar ve genç girişimcilere son derece cazip iş fırsatları sunmaktadır. Pardus projesi girişimci iş ortakları ile ve gerekli durumlarda büyük sektör aktörlerinin de katkısı ile böylesi çığır açan ürünler geliştirmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Bu ürünleri yalnızca Türkiye çapında değil, küresel ölçekte de pazarlanabilir kılacak şekilde bir teknoloji içeriği oluşturmak yönünde üzerine düşenleri yapmaya hazırdır.
Eğitim Projeleri
Gerek Pardus kullanan kurumların ve gerekse bu kurumlara ürün ve çözüm üreten iş ortaklarının sayısının artması ile Pardus konusunda bilgi sahibi deneyimli işgücü ihtiyacı ciddi şekilde artacaktır. Bu ihtiyacın hızlı ve aynı zamanda belirli kalite düzeyinde karşılanması için en uygun çözüm standartlaşmış eğitim programları olacaktır. Bilişim sektöründe yaygın olarak kullanılmakta olan bu yöntem Pardus projesi tarafından da benimsenerek 2010 yılı ilk yarısında hayata geçirilmektedir.
Pardus eğitimlerinin profesyonellere hitap etmekte ve kariyer geliştirme amacına yönelik olarak tasarlanmaktadır. Birbiri ardına ya da bağımsız olarak izlenecek kurlar şeklinde kurgulanan bu eğitimler sonucunda TÜBİTAK gözetiminde yapılacak sınav sonrasında sertifikalandırma yapılacaktır. Mevcut ve geliştirilmekte olan kurlar şunlardır: Pardus Destek Elemanı (PDE), Pardus Destek Uzmanı (PDU), Pardus Sistem Yöneticisi (PSY), Pardus Sistem Uzmanı (PSU), Pardus Kullanıcı Eğitmeni (PKE) ve Pardus Yazılım Geliştiricisi (PYG). TÜBİTAK onaylı Pardus Eğitim Merkezleri’nde (PEM) sertifikalı eğitmenlere tarafından verilecek bu eğitimler kariyerini Pardus ve özgür yazılım çevresinde şekillendirmek isteyen bilişim profesyonelleri düşünülerek tasarlanmaktadır.
Bilgisayarları işinin bir parçası olarak kullanacak kişiler için de temel Pardus eğitimleri tasarlandı ve şekillendiriliyor. Genel bilgisayar oqkur-yazarlığının belgelendirilmesi niteliğindeki European Computer Driving License (ECDL) benzeri bir temel Pardus ehliyeti müfredatı Milli Eğitim Bakanlığı Halk Eğitim Genel Müdürülüğü ile işbirliği halinde geliştirilmektedir. Ortaya çıkacak ve Halk Eğitim onaylı bu müfredat öncelikle Halk Eğitim merkezleri, belediyeler, sivil toplum örgütleri gibi kanallarla işsizler, kadınlar ve gençlere sunulacak ve bu kesimlerin istihdama katkılarının artırılması hedefine odaklanılacaktır.
Eğitimin Pardus’un yaygınlaşmasındaki önemli bir işlevi de alışkanlıkların oluşturulması ve tanımlanması olacaktır. Bu nedenle özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak yürütülecek çalışmalara önem verilmektedir. Halen Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü (EĞİTEK) ile yapılan bir protokol kapsamında formatör bilişim öğretmenlerine farklı seviyelerde Pardus ve özgür yazılım eğitimleri verilmektedir. Bu eğitimlerden geçen öğretmenlerin Türkiye sathında eğitim programları düzenleyerek diğer öğretmenlere bilgi aktarımında bulunması planlanmaktadır. Bu sayede her yıl 3.000’in üzerinde bilişim öğretmeni bu birincil ve ikincil eğitimlerden geçerek ilgili derslerde Pardus ve özgür yazılımlar konusunda eğitim verir hale geleceklerdir.
Üniversiteler ve Ar-Ge
Eğitim çalışmalarının son kademesi üniversiteler olacaktır. Bu aşamada ortak çalışmaları yalnızca eğitim ile sınırlı görmemek, üniversitelerin asli görevlerinden araştırma-geliştirmeyi de ufuk dahilinde görmek gereği açıktır. Seminerler, konuk dersler, bitirme projeleri, staj programları bu kapsamda gözönünde bulundurulan araçlardır. Pardus projesi, özellikle teknolojik inovasyon vizyonu ile, üniversite öğrencilerinin ilgisini çekecek niteliktedir. Nitekim 2007 yılından bu yana yürütülen staj programlarına gösterilen yoğun ilgi bunun bir göstergesidir. Önümüzdeki dönemde bu çerçevede yapılanları çeşitlendirerek artırmak hedeflenmektedir.
Üniversitelerle yürütülecek ortak çalışmalar arasında önemli yer tutan tematik ortak geliştirme projeleri olacaktır. Bunun ilk örneği Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) ile yapılan 64-bit projesi olmuştur. ÇOMÜ’de bir öğretim görevlisi önderliğinde bir grup öğrencinin oluşturduğu proje ekibi, UEKAE Pardus ekibinin de katkı ve desteği ile, 2009 yılı ortasından itibaren Pardus’un 64-bit sürümünü hazırlamaya başlamış ve 2010’un ilk aylarında bu çalışmalar ana geliştirme deposuna dahil edilmiştir. Artık Pardus’un 32-bit ve 64-bit sürümleri aynı kaynak deposundan ve aynı anda üretilebilecektir. Özgür yazılım yaklaşımı ile ve fakat belli bir organizasyonel yapı dahilinde yürütülen çalışmalar benzer projelerin oluşturulması için bize ilham vermiştir. Önümüzdeki günlerde çok sayıda üniversite ile benzer yapıda tematik ortak geliştirme projeleri başlatma hazırlıklarını yürütüyoruz.
Özellikle üniversite öğrencileri tarafından ilgi gören bir başka çalışma Google Summer of Code (GSoC) programıdır. Google’ın dünya çapında özgür yazılım projelerini desteklemek amacıyla uzun süreli stajyer öğrencilere ve ustalarına maddi destek vermesine dayalı program 2005 yılından bu yana yürütülmektedir. Pardus projesi 2008 yılından bu yana ve her yıl 5 öğrenci/proje ile GSoC programına dahil olmaktadır. Bu kapsamda öğrencilere doğrudan ürün ağacına katkıda bulunma ve Pardus geliştiricileri ile birebir çalışma olanağı sağlanmaktadır.
Staj, tematik proje ve GSoC programına dahil olan öğrencilerin gelecekte kariyerlerini özgür yazılım çerçevesinde şekillendirmelerini ümit ediyoruz. Bu sayede yalnızca Pardus ekibine nitelikli bir insan kaynağı yaratılmakla kalınmayıp Türkiye özgür yazılım camiasına da yeni yüzler kazandırılabilecektir. Orta vadede hedefimiz bu programlarda yılda 400 öğrencinin yetişmesi planlanmaktadır. Mezun olduklarında doğrudan üretime katkıda bulunacak şekilde donanımlı ve yetkin bir çalışmadan geçen bu genç geliştirici ve girişimcilerin yazılım ve bilişim sektörüne katkıları büyük olacaktır.
Pardus Ekosistemi
Orta vadede PGO’lar, yazılım ve çözüm ortakları, donanım ortakları, eğitim merkezleri ile çeşitlenen ve genişleyen Pardus ekosisteminin Türkiye yazılım ve bilişim pazarında önemli bir ağırlık oluşturacağını öngörüyoruz. Bu ekosistem kurumsal göç projelerinde işbirliği ve sinerji ilkesini ön planda tutarak hızlı, ekonomik, güvenilir ve kaliteli çözümler üretir hale gelecektir. Türkiye çapında hizmet veren, çeşitli dikey pazarlarda yetkinleşmiş, tüm kurumsal yazılım dizisine hakim bir ekosistem, Pardus’un en güçlü varlığı haline gelebilecektir. Öngörümüz orta vadede Pardus ekosisteminin 2.000 kişiye doğrudan istihdam sağlayacağını (mevcut istihdamın yaklaşık %5’i) ve yıllık 50 milyon ABD Doları büyüklüğe ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bu sayede Türkiye yazılım sektörünün yeni ve değişik bir gelişme / genişleme alanı ortaya çıkacak, küresel rekabet avantajı oluşturma yönünde bir fırsat yakalanabilecektir.
Bu sayede ulusal güvenlik kaygısı ile ve ürün odaklı başlatılan bir proje, yalnızca 8 yıl içerisinde istihdam yaratan, yüksek katma değerli üretimi hedefleyen, mikro ve makro ölçekte rekabet avantajı oluşturan önemli bir ekonomik enstüman haline gelecektir. Dünyada esmeye başlayan özgür yazılım rüzgarının Türkiye’de hem temsilcisi ve hem de önderi Pardus olacaktır. Pardus projesi artık hedefini "Türkiye bilişim sektörünün evriltilmesi" şeklinde çizmektedir…
-
Pardus 5 Yaşında – I: Zaman Tüneli
Pardus macerası bugün pek önemli bir kilometre taşını geçiyor: İlk ürünümüz olan Çalışan CD‘nin çıkışının üzerinden tam 5 yıl geçmiş. 1, 5, 10, 25, 50 … önemli yıldönümleri; hayır, diğerlerinden farklı olduğundan değil, sayının yuvarlaklığından etkilenip özel anlamlar yüklediğimizden; gümüş, altın, platin yıl diye isim bile koyduğumuzdan. Beş yaş, kalıcılığın kesinleştiği, buna karşın geleceğe dönük beklentilerin arttığı bir dönem. Pardus’un geçmişine ve geleceğine baktığımızda da benzer şeyler görüyoruz.
Pardus’un katettiği yolu anlamak için en iyisi bu 5 yılda çıkardığımız ürünlerin üzerinden geçelim birer birer:
Gaziantep Üniversitesi’nde düzenlenen Akademik Bilişim konferansında 2 Şubat 2005’te duyuruldu Pardus Çalışan CD ve dağıtılmaya başlandı. Çalışan CD’ye giden yol başlıbaşına roman konusu olur. Ben birkaç konu başlığı vermekle yetineyim: Master CD’lerin basılışı ve teslimatı, evde unutulan anahtar, Acıbadem-Atatürk Havalimanı hattı, Pardus kartonetinin otomobil ve uçaktaki macerası, “kaymağım”, İmam Çağdaş, katmer ve sıcak sütle kahvaltı… Ürüne gelirsek dört aylık sıkı bir çalışmanın sonucu, Pardus’la ne yapmak istediğimizin güzel bir örneği. Görseller (sevgili Umut, kulakların çınlasın!) harika, arayüzler temiz ve kullanışlı. Altta, biraz sıkıntılı da olsa, bir nevi ÇOMAR çalışıyor. En önemlisi marka sorunlu Uludağ ismi yerine Pardus gelmiş, aslanlar… yok yok parslar gibi!
Yeni bir ürün çıkarmanın aslında kolay, mevcut olanı sürdürmenin ise zor olduğunu öğrenme “fırsat”ını Pardus Çalışan CD 1.1 zamanlarında bulduk. “İki haftada hallederiz” diye giriştiğimiz güncelleme, hata giderme ve kimi teknolojilerimizi törpüleme / cilalama işi üç ayı aşıyor. Aslında daha da uzar, ama bir noktada dur demek gereğini -biz bile- hissediyoruz. Son gece ÇOMAR ile gereksiz oynamalar (sevgili Serdar Hoca, biz bu mereti neden yedik?), sabaha kadar süren bir ralii… Sonunda sessiz sedasız ortaya çıkıyor Çalışan CD 1.1. Arada “Çalışan CD ile övünmek TÜBİTAK’a yakışmaz”, “Taktım CD’yi çalışmadı, rezalet” ve benzeri değerlendirmeler cabası…
Pardus 1.0 kritik bir sürümdü. Bir kere PiSi’yi tasarlamak ve geliştirmek gerekiyordu. Sonra gerçek anlamda çalışan ve sürekli çalışabilecek bir de ÇOMAR. Ekip biraz büyüdü, tasarım tartışmaları biraz sertleşti, diğer işleri nedeniyle proje yöneticisi ofise biraz daha az uğramaya başladı… Sonunda sevgili Çağlar tarihi açıklamasını yaptı: “Bu sürüm bu yıl içerisinde çıkmazsa kendimi Boğaz Köprüsü’nden atacağım!”. Çağlar sevgisi ağır bastı ve yılın bitmesine dört gün kala Pardus 1.0 arz-ı endam etti. Bizim için önemli bir adımdı, ama herhalde yapılmış en iyi Linux dağıtımı değildi. Yine de büyük sükse yaptı…
Bir yaşını kazasız belasız atlatan Pardus, daha da dişli yeni hedefine yöneldi: Yeni bir sürüm çıkarmak. Bu hedefe ulaşırken önemli bir de hata yaptı, kısmen isteyerek: Pardus 1.0’ı ölüme terketti. 1.0’ın gerek tasarım hataları ve gerekse yeterince oturmamış kod temeli zaten geliştirici ekibi rahatsız ediyordu. Bu arada ekip gelişmiş ve Türkiye’de özgür yazılımın rüya takımı haline gelmişti. Pek çok şey gözden geçirildi, yeniden yazıldı. Sevgili Barış YALI’yı rock-solid hale getirdi, sevgili Gürer ÇOMAR’ı ve pek çok yönetsel aracı ele aldı, sevgili Faik PiSi’yi ayağa kaldırdı. Sürüm yöneticimiz sevgili Çağlar, yanında multimedya gurusu sevgili Onur, güvenlik ninjası ve herşey sorumlusu sevgili İsmail… Sevgili Ekin testçi kisvesi altında Pardus kariyerine hazırlanıyordu. Genç arkadaşlarımız sevgili Bahadır ile Gökmen de abilerine destek oluyordu. Grafik için Umut, sosyal ve camia işleri için sevgili Löker. Bir tek sevgili Meren‘i kaybettik yolda, medeni hal değişimi ve akademia sevdası ile. Bu ekip ile yapılamayacak iş göremiyorum ben…
Ekip hakkını verdi ve Pardus’un sürüm kalitesi kat kat yükseldi. Yavaş yavaş kurumsal kullanıcıların ve (belki daha önce) küresel Linux camiasının dikkatini çekecek özelliklerde bir ürün çıktı ortaya. Durumun verdiği özgüven ile güncelleme sürümleri yayımlamaya başladık, bunlara da Anadolu’nun nadir ve nadide hayvanlarının adlarını verdik. Pardus 2007’nin en önemli başarısı Milli Savunma Bakanlığı’nın Türkiye çapında 600 biriminde ve 5.000 üzerinde istemcide Pardus (2007 temelli “Kurumsal 1”) kullanmaya başlaması idi. 2007 güzel bir yıl oldu…
2007 bir yandan böyle parlak geçerken bir yandan da rüya takım’ın dağıldığı dönem oldu. Hatta öyle zamanlar oldu ki biz bile projenin geleceğinden, hadi en azından kısa vadede geleceğinden, endişe duymaya başladık. Ama isimlerini özellikle saymak istediğim üç genç arkadaş, sevgili Gökçen, sevgili Ozan ve sevgili Fatih birinci ve birbuçuğuncu nesil geliştiriciler ile birlikte harika işler çıkardılar ve Pardus 2008, istediğimizden biraz geç de olsa, sevgili Ekin‘in sürüm yöneticiliğinde yayımlandı. Gerek kullanıcılarımızdan, gerekse küresel Linux camiasından aldığı tepkiler Pardus 2007’nin gerisinde değildi, hatta daha bile iyiydi. Şimdilerde bile sıkı tartışmalardan birisi en iyi Linux sürümünün Pardus 2007.3 Lynx lynx mi, yoksa Pardus 2008.2 Canis aureus mu olduğu yönündedir. Pardus ekibi kısmen kurumsallaştığını, sürdürülebilirliğinin kişi bağımsız olduğunu göstermişti. Hem de 2008’i çıkarırken 2007’yi öldürmemiş, ikisine de destek vereye devam etmiştik. Ekip ve süreç olgunlaşıyordu…
Kimi diğer dağıtımlardan farklı olarak biz güçlü görsel efektleri ve yeni nesil etkileşim paradigması sunan KDE4’e biraz mesafeli durduk. Bleeding edge tekno-geyikler kadar sıradan kullanıcı, KOBİ’ler ve hatta kurumların tercih ettiği bir dağıtım olarak kararlılığı da gözardı etmememiz gerekiyordu. KDE4’in girişi Pardus 2009 ile oldu. Ve çok da bomba oldu… Sevgili Onur yönetiminde ekibimiz pek çokları (bu arada KDE geliştiricileri) tarafından “en iyi KDE4 gerçeklemesi” olarak anılan bir sürüm çıkardılar. Diğer yandan 2008 desteğini de sürdürerek (ve hatta Pardus Kurumsal 2 için KDE3 arayüzünü tercih ederek) aynı anda iki ana kanalda da iş görebileceğimizi gösterdik. 2009 şu anda kendinden emin bir şekilde yaşamına devam ediyor, bu yıl sonunda Pardus 2011 çıkana kadar buraların efendisi o!
Görüldüğü üzere karnemiz oldukça etkileyici. Hele bu işleri rakibimiz / kıyaslama yaptığımız dağıtımların 3, 5 ve hatta 10’da biri büyüklükte bir ekiple yaptığımızı düşündüğümüzde oldukça etkileyici. 5. yıl değerlendirmelerimize diğer açılardan devam edeceğiz…
-
Özgürlükİçin: “Özgür Yazılım Lisansları – IV”
Özgürlükİçin.com‘un aylık e-dergisinin Eylül sayısında yayımlanan bu yazı ile özgür yazılım lisansları etrafındaki gezintimiz sona eriyor…
Özgür Yazılım Lisansları
Hukuksal AçındanÖzgür yazılım lisanslarını incelememizi bu ay, konuya giriştiğimiz nokta olan hukuksal açıdan irdeleyerek tamamlıyoruz. Yazının başında alışıldık “ben avukat değilim, ama …” şeklinde sorumsuzluk beyanımı yapayım da sonra sıkıntı yaşanmasın.
Mevcut Yasal Yapı
Türk hukukunda yazılımlar 5 Aralık 1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) çerçevesinde düzenlenmektedir. Bu yasa 1983, 1995, 2001 ve 2004 yıllarında çeşitli değişikliklere uğramıştır. 1995 yılındaki değişiklik Gümrük Birliği’ne uyum, 2001 yılındaki değişiklik bu değişiklik sonucu ortaya çıkan çarpıklıkları giderme ve 2005 yılındaki değişiklik de AB mevzuatına uyum amaçlıdır. Yazılımların “bilgisayar programı” adı altında yasaya girişleri 1995 değişikliği ile olmuştur.
FSEK uyarınca “[…] her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları,” birer ilim ve edebiyat eseri sayılırlar, buna karşın “Arayüzüne temel oluşturan düşünce ve ilkeleri de içine almak üzere, bir bilgisayar programının herhangi bir ögesine temel oluşturan düşünce ve ilkeler” eser sayılmazlar. Yasa koyucu bu ifadeler ile yazılımları ürün aşamasında eser olarak değerlendireceğini, düşünce aşamasında bir kapsama sağlamadığını açıkça ifade etmektedir.
FSEK’e göre “Bir eserin sahibi, onu meydana getirendir.”, ayrıca “Birden fazla kimsenin iştirakiyle vücuda getirilen eser ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa, eserin sahibi, onu vücuda getirenlerin birliğidir.” Yani paylaşımcı bir geliştirme ortamında ve açık olarak geliştirilen özgür yazılımların “sahip”i, Türk hukukuna göre, o yazılımın ayrılmaz parçası haline gelmiş bir katkıda bulunmuş tüm geliştiricilerdir.
FSEK ayrıca “Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilip de bu eserlere nispetle müstakil olmayan” eserleri de “işlenme eser” adı altında sınıflandırıyor ve “Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya her hangi bir değişim yapılması” sonucu ortaya çıkan yazılımı da bir işlenme eser sayıyor. “Bir işlenmenin […] sahibi, asıl eser sahibinin hakları mahfuz kalmak şartıyla onu işleyendir.” diyerek de işlenme eser sahipliğine açıklık getiriyor.
Sonuçta FSEK, gerek özgür yazılım üretim sürecine ve gerekse özgür yazılımlardan türetilen eserler konusunda uygulanabilir kurallar koyuyor.
Özgür Yazılım ve FSEK
FSEK’in koca bir kısmı eser sahiplerinin Manevi (Umuma Arz, Adın Belirtilmesi, Eserde Değişiklik Yapılmasını Men, vb) ve Mali (İşleme, Çoğaltma, Yayma, Temsil, vb) Hakları’na ayrılmış durumda. Ve genel olarak her türlü hak için “münhasıran eser sahibine aittir.” diyerek, en azından kağıt üzerinde, önemli bir güç veriyor eseri meydana getiren(ler)e. Yukarıdaki özgür yazılım ve işlenme eserler ile baktığımızda, gerek hoşgörülü ve gerekse copyleft lisansları eser sahiplerinin eser üzerindeki haklarını düzenleyen birer hukuksal metin olarak görmek ve FSEK’te tarif edilen işleyişin ayrıntısını düzenlediğini düşünmek mümkün.
FSEK ile özgür yazılımların uyumu konusunda sıkıntı yaratabilecek ayrıntılar yok mu? Var tabii ki… Ama genelde yazılımlar için benzer sıkıntılardan söz etmek de mümkün. Yazılımların oluşturulması ve dağıtılması süreci ve FSEK’in değişiklik tarihleri düşünüldüğünde bu tip sıkıntıların olmaması şaşırtıcı olurdu.
Ne yazık ki Türk hukukunda özgür yazılım lisans sözleşmelerinin hukuksal süreçlerde irdelenmesi ve FSEK kapsamında içtihat oluşturulması için bir örneğe rastlayamadım. Hatta Google’da “FSEK özgür yazılım” şeklinde bir arama yapınca gelen ilk sonucun benim bir web günlüğü girdim olması da düşündürücü. Bu konularda daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var, kesinlikle…
FSEK ile ilgili önemli bir saptama da bu yasanın ilk ortaya çıkışından bu yana, tüm değişiklikler de dahil, temel güdü olarak eser sahiplerinin haklarını korumanın temel alınmış olması. Özgür yazılım bağlamında, birkaç yazıdır değindiğimiz gibi, geliştirici yanında kullanıcının ve genelde kamunun yararları da son derece önemli. Kanımca FSEK’e bu açıdan yeni bir bakış da çok yerinde olacaktır…
Özgürlük İçin e-dergisini okuyun, okutun…